BAŞKANLIK SİSTEMİ
Prof. Dr. Hasan Tahsin FENDOGLU
Başkanlık sistemi için parlamenterizm sisteminin tartışılmasında yarar vardır. Ancak burada parlamentarizm üzerinde yer darlığı nedeniyle durulmayacaktır. Parlametarizmin tanımı, tarihçesi, parlamenter rejimin dört özelliği (yürütmede çift başlılık, cumhurbaşkanının siyasal sorumsuzluğu, bakanlar kurulunun sorumluluğu ve yürütmenin yasamayı feshi) ile parlamenter rejimin çeşitleri (düalist, monist, aklileştirilmiş ve çağdaş) konuları bu çalışmanın kapsamı dışındadır.
Başkanlık sistemi temsili rejim türlerinden biridir ve kuvvetler ayrılığı teorisini -parlamenter rejimden farklı olarak- sert şekilde uygular. Başkanlık sisteminin ABD'de mucidi "Kurucu Babalar" (Founding Fathers) dır. İlk Başkan George Washington, 30 Nisan 1789’da görevine başlamıştır. XVIII nci yüzyılda Amerika'da, Başkanlık sistemi, insan aklından doğmuş bir sistem olarak kabul edilmektedir. Başkanlık sistemi, “westminster modeli” demokrasinin XVIII nci yüzyıl sonundaki koşullarına tepki olarak verilen bağımsızlık savaşı sonucunda Amerikalılar tarafından üretilmiştir. Başkan ve Kongrenin ayrı seçildiği, meclisin çift olduğu, başkanın ikinci seçmenlerce (Electoral College) seçildiği, Federal yapılı bir devlet yapısıdır. Sistem yasama-yürütme-yargı uzlaşınca işlemekte, aksi halde sorun çıkabilmektedir.
ABD’nde Başkan, Kongreyi feshedemez. Kongre de başkanı istifaya zorlayamaz. Mali kaynaklar üzerinde Kongre daha etkilidir. Başkanlık sisteminde, organların yapısı, fonksiyonu ve ilişkilerinde bağımsızlık vardır; buna göre, kuvvetler biribirini kontrol eder ama, yürütme organına üstünlük tanınır. Başkanlık modelinin en iyi örneği ABD dir. Sistem, ABD Başkanı, Kongre ve Federal Yüksek Mahkeme ve Federe Mahkemelerden meydana gelir. ABD'de, Federal Yüksek mahkeme, Anayasayı korur ve yüksek adalet işleri ile uğraşır. Yüksek mahkeme, Senato'nun onayı üzerine ABD başkanı tarafından atanan bir başkan ve sekiz üyeden oluşur. Anayasaya göre, iyi hareket ettikleri sürece görevlerine devam eden federal hâkimler fiilen ömür boyu şartı ile bu durumlarını korurlar. Bu da onların bağımsızlığını sağlar. ABD‘de yargı bağımsızdır ve diğer iki kuvvete karşı koyacak güçtedir. ABD'nde yargı, yürütmeden üstün tutulur. Birleşik Devletlerde yargı yetkisi, bir yüksek mahkemeyle Kongrenin gerektiğinde zaman zaman kurdurabileceği ikinci derecede mahkemelere verilmiştir. Görüldüğü gibi, Mahkemeler yargılar ama, kanunun yapılmasına ve uygulanmasına katılmaz. Kanunu Kongre yapar, mahkemeler olaya uygular, hükümet ise verilen kararı yerine getirir.
1787 tarihini taşıyan ABD Anayasasında, yirmi beş amendement yapılmıştır. Anayasa değişikliği, Federal Meclisin 2/3 ünün kararı ile olur. Başkan'ın, Parlamento dışından iki dereceli seçimle, -dört yılda bir-, iş başına geldiği ABD'de, Başbakan, Bakan ve Bakanlar Kurulu yoktur; Bakanlar, Başkan'ın sekreteridir. Bunlar resmen bir Kabine teşkil etmezler; son söz de Başkan'a aittir. Latin Amerika ülkelerinde ve Afrika'da uygulanan başkanlık sistemlerinden farklı olarak, ABD'de, Başkan ve bakanlar, parlamento üyesi değildir. Başkan'a, silahlı kuvvetlerdeki atamalar ve savaş ilanı konusunda da geniş yetkiler tanınmıştır. Amerika kıtası üzerinde elli eyaletin bir araya gelmesiyle kurulan ve bugün tek kutuplu dünyanın lideri sayılan Birleşik Devletler'de başkanlık rejimi şöyle belirtilebilir;
Başkan’ın Yasama Fonksiyonu. ABD Anayasasına göre, yasama organı, eşit yetkili iki meclise verilmiştir. Bunlardan biri Senato, diğeri Temsilciler Meclisi’dir. Senato, Birleşik Devletler'in her eyaletinden seçilen ikişer üyeden oluşur (2x50=100 üye). Senatonun üçte biri 6 yılda bir değişir. Temsilciler Meclisi, 435 üyeden oluşan, 25 yaşını bitirenlerin iştirak edebildikleri, iki yılda bir üçte biri değişen bir Meclistir. Kongre (Senato ile Temsilciler Meclisi) toplam 535 temsilciden oluşur. ABD Başkanı'nın Kongre ile ilişkileri şöyledir: Başkan, tatil aylarında kongreyi toplayabilir. Gerektiğinde, Kongre toplantılarını uzatabilir. Başkan yardımcısı, Senato'nun başkanıdır, ama oy hakkı, sadece oyların eşitliği halinde vardır. Başkanın af yetkisi vardır. Başkan, Kongreyi feshedemez. Kongre de başkanı istifaya zorlayamaz. Başkanın veto yetkisi vardır. Kanun tasarılarını beğenmezse, yeniden görüşülmek üzere Kongreye iade eder. Roosvelt döneminde, bu usul çok kullanılmıştır. Ayrıca, Kongre tatile yaklaşırken, Başkan, gelen kanun tasarılarını cebine koyabilir, bu durumda kanun kendiliğinden veto edilmiş olur. Başkan, Kongreye mesaj göndererek istediği kanunları hatırlatabilir.
Kongre’nin Başkana karşı yetkileri. Kongre, bütçeyi onaylamak veya red etmek yetkisine sahiptir. Başkanın bürokrat tayini ve yaptığı uluslararası anlaşmalar, Senatonun 2/3 onayı ile tamam olur. Başkanın suçlanması Temsilciler Meclisinde, yargılanması Senato'da olur. Başkan, sadece vatana ihanet halinde görevinden azledilir (impeachment=suçlama). Bu durumda, Senato ve Federal Yüksek Mahkeme yargılamayı yapar. Parlamenterler, ABD'inde, Avrupa'dan daha etkindirler; dokunulmazlıkları vardır. Başkan, Bakanları (sekreterlerini), Senato onayı ile tayin edebilir. Senato, ortalama yirmi yılda bir, Başkanın teklifini red etmiştir. Kabine değil de Başkanın kabinesi (The President's Cabinet) vardır. Kabine'de çoğunluğun oyları değil, Başkan'ın tek başına verdiği oy geçerli sayılır; Başkan Abraham Lincoln, bir Kabine toplantısının ardından, "8 hayır, 1 evet; evet kazandı" demişti. ABD siyasi partilerinde grup kararı yoktur. Sosyalist, komünist partiler olmadığı gibi, partilerin ideolojisi de yoktur. Partiler âdem-i merkeziyetçidir. ABD'yi önceleri Kongre, II. Dünya Savaşına kadar yargıçlar, II. Dünya Savaşı sonrasında Başkanlar yönetmiştir, denilebilir.
Başkanın Yürütme Fonksiyonu. Güçlü, etkin ve isabetli yürütme, milli birliği hızlandırmada bir etken sayılmaktadır ve Başkanlık rejiminin temel esprisi budur. Başkan, yürütmenin tam ve tek başıdır. Başkan, -bazı kayıtlarla- bütün üst düzey yöneticileri tayin ve azleder. Seçimde Başkanı destekleyenler, Başkan tarafından mükâfatlandırılır (Spoil sistem). Dış politikayı Başkan tek başına yürütür; Ordu’nun başıdır; Başkomutandır; stratejik kararları alır. Başkan Kennedy, Küba'ya, tek başına verdiği kararla müdahele etmiştir. Başkan, kanunların uygulanmasını denetler. Başkan iki aşamalı bir seçimle gelir; önce her eyaletten temsilciler seçilir; seçilen bu partizan seçmenler de Başkanı seçer. Seçim 4 yılda bir yapılır. Başkan olmak için, 35 yaşın üzerinde ve 14 yıldır ABD'nde mukim olmak şartları aranır. ABD'nde elli eyaletin (federe devletler) hepsi de, içişlerinde serbesttir, yerel parlamentoları, yöneticileri vardır. Ama içişleri, dışişleri, para politikası, iletişim ve yüksek adalet işleri, federal hükümetin sorumluluğundadır.
Başkan’ın Yargı Fonksiyonu. ABD Başkanı, Federal Yüksek Mahkeme (Supreme Court) nin 9 üyesini ömür boyu görev yapmak üzere tayin eder. Federal Yüksek Mahkeme, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Yüksek Seçim Kurulu olarak çalışır. Federal Yüksek Mahkeme, tüm adliyelerin hiyerarşik üstüdür. Federal Yüksek Mahkeme, yasama ve yürütmenin Anayasaya uygunluğunu denetler.
YARI BAŞKANLIK SİSTEMİ:
Yarı başkanlık sisteminin özellikleri şunlardır, Cumhurbaşkanını halk seçer, Yönetim parlamenterizmde olduğu gibi iki başlıdır; Cumhurbaşkanı ve Başbakan. Yarı-başkanlık sistemine ideal paradigma olarak gösterilen Fransa'da iki meclis vardır; 491 üyeli Millet Meclisi ve 315 kişilik Senato.
Türkiye’de 1982 Anayasasının Cumhurbaşkanına verdiği yetkiler göz önüne alındıkta, birçok hukukçu, -cumhurbaşkanı halk tarafından da seçilince, yetkileri itibariyle, sistemi, yarı-başkanlık rejimi olarak göstermektedir. 1982 Anayasası, 1958 tarihli Fransa Anayasası ile büyük benzerlik taşımaktadır. Bu açıdan bazılarınca, 1982 Anayasasının kurduğu sistem, yarı-başkanlık sistemi olarak kabul edilmiştir. 1982 Anayasası ile Cumhurbaşkanına verilen yetkiler, Fransa'dakinden daha çoktur. Sanki Anayasa maddeleri başkanlık için hazırlanmış ama son anda vazgeçilmiş de yarı-başkanlık sistemine dönülmüştür.
1982 Anayasası ile Türkiye, hukuken, yarı başkanlık sistemine doğru bir eğilim içine girmiştir. Ama Bakanlar Kurulunun hükümetin genel siyasetinden sorumluluğu, meclisten güvenoyu alma zorunluluğu, parlamento önünde kolektif ve bireysel sorumluluğu rejimin parlamenter niteliğini açıkça belirtmektedir. 1961 Anayasasından farklı olarak 1982 Anayasasında Başbakana, bakanların azlini isteme yetkisi tanınmasını klasik parlamenterizden bir sapma olarak görmek doğru olmayıp, «rasyonelleştirilmiş parlamenterizm» yönünde bir gelişme olarak nitelemek daha doğrudur. Bununla birlikte Cumhurbaşkanını halkın seçmesi konusunda yapılan anayasa değişikliği halk oylaması sonucunda kabul edilmiştir.
Neticede 2007 tarihli anayasa değişikliği nden sonra, Türkiye’de Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecektir. İlk turda, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday, cumhurbaşkanı olacaktır. İlk oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa, oylamayı izleyen 2. pazar günü, 2. tur yapılacak, bu oylamaya, ilk turda en çok oyu alan iki aday katılacak ve geçerli oyların çoğunu alan aday, Köşk'e çıkacaktır. Böylece Türkiye'de Atatürk'ten sonra 70 yıldır cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanan krizler halk oylamasında kabul edilen anayasa değişikliği ile artık tarih olmuştur. Halkoyuna sunulan anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanı 5 yıllığına seçilecek, bir kişi iki kez seçilebilecek, milletvekili seçimleri 5 yıl yerine 4 yılda bir yapılacaktır.
NİÇİN BAŞKANLIK?
Sistem tartışmaları sadece Türkiye’de değil, dünyada, hem yeni ve hem de eski demokrasilerde gündeme gelebilmektedir. 1950-1990 arasında; Fransa’da yarı başkanlık sistemine geçilmiş (1958), Brezilya’da başkanlıktan yarı-başkanlık sistemine (1960), sonra yeniden başkanlığa dönülmüştür (1963). İsrail, başbakanını halkın seçtiği bir sisteme geçmiş (1992), sonra eski sistemine geri dönmüş (2001); Moldova yarı-başkanlıktan parlamenterizme geçmiştir.
12 Eylül sonrasında başlıyan "Başkanlık sistemi" tartışmalarında Danışma Meclisi, Istanbul Hukuk Fakültesi Yönetim Kurulu, Istanbul Barosu ve bazı hukukçular, başkanlık sistemini tartışmışlardır. Başkanlık sistemi tartışmasını başlatan Cumhurbaşkanı ÖZAL, 1997 sonrasında sürdüren Demirel olmuştur. DEMİREL’in Başkanlık sistemi talebine Başbakan ECEVİT şiddetle karşı çıkmıştır. 2002 sonrasında ise Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, Prof. Dr. Burhan KUZU ve Cemil ÇİÇEK tartışmayı sürdürmüşlerdir.
Başbakan Erdoğan’ın Görüşleri. Başbakan Erdoğan bir konuşmasında başkanlık sistemi talebine gerekçe olarak, bürokratik oligarşiyi göstermiştir. Başbakan Erdoğan’ın bu konudaki görüşleri şöyle özetlenebilir; 21 Nisan 2003: “Siyasetteki tek arzum başkanlık ya da yarı başkanlık modeli. Bunun ideali de Amerika’da uygulanan sistem.” 5 Ocak 2005: “Başkanlık sisteminin tartışılması Türkiye için yararlı olabilir ama bu bizim şu anda gündemimizde yok”. 15 Şubat 2006: “Başkanlık sistemini ben de istiyorum ama şartlar şu anda müsait değil”. 18 Nisan 2010: “Sistemin rahat çalışması konusunda bu olaya (başkanlık sistemi) sıcak bakıyorum. Çok daha seri neticeler alması noktasında...” 10 Eylül 2010: “Bir önyargımız yok. Nihayetinde bununla ilgili gerekirse halk oylamasına gidilir, ama şu anda illa bu olmazsa olmazımız değil”. 25 Eylül 2010: “Ben bu konuyu tartışılsın diye açtım. Bunun tartışılmasının siyasilere de, halkımıza da katacağı çok şey var”.
2 Şubat 2011: “Bence demokratik parlamenter sistem içinde halk tartışmalı, tartışılmalı. Milletin tartışmasından kaçmak, çekinmek demokratlığa terstir. “Liderler tektir zaten, bunun yanında liderliği paylaştığı ikinci bir kişi olmaz. Ama ‘takım ruhu’ denilen bir olay vardır, ‘takım oyunu’ denilen bir olay vardır, ‘kolektif aklı oluşturmak’ denilen bir olay vardır. Ben, Başkanlık sistemiyle alakalı, ülkemde halk bu kavramları tartışmalıdır, bilmelidir ve şahsen Başkanlık sisteminin daha faydalı neticeler doğuracağına inanıyorum. Bu benim kanaatim. Sayın Bahçeli başka türlü düşünebilir, bir başkası başka türlü düşünebilir. Onların düşüncesine de benim saygım var, ama lütfen benim düşüncemdir, benim düşünceme de saygıları olsun.” “Başkanlık sistemi var, yarı Başkanlık sistemi var. Niye rahatsız oluyoruz bunlardan? ABD’si, Fransa’sı ortada... Almanya’da da bakıyorsunuz şansölye var, bu tür sistemler var, cumhurbaşkanlığı makamları var, güçlendirilmiş... Ama bazı yerlerde bakıyorsunuz sadece temsili... Bunlar da var. Bunların tartışılmasından kimsenin gücenmeye bence hakkı yok. Bırakalım tartışılsın, kimse de bundan da rahatsız olmasın.”
Başkanlık sistemini savunanlara göre, parlamentarizm miadını doldurmuştur. Parlamenterizmde, öncelikle, iktidarların sınırlandırılmasında en önemli işlev gören kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanabilmesi zorlaşmaktadır. Ayrıca parlamento kendi içerisinden çıkan hükümeti yeteri kadar denetleyememektedir. Böylece, hükümetler parlamento üzerinde kontrolü ele geçirmekte ve bu da, siyasal istikrarı olumsuz etkilemektedir.
19 ncu yüzyılda görülen modernleşme sürecinde hanedanın ve padişahın tekelindeki iktidar yetkisinin halkın seçtiği temsilcilerden oluşan Meclislere geçmesiyle sorunların üstesinden gelineceğine inanılıyordu. Birinci Meşrutiyet'te Türkiye ilk defa halkın temsilcilerinden oluşan bir Meclis-i Mebusan’la, padişahın yetkilerinin bir kısmı bu temsilcilerin eline geçmişti. Ardından İkinci Meşrutiyet döneminde padişah sistem içerisinde sembolik hale getirilmiş ve siyasal iktidar tamamen Meclis'e ve hükümete geçmiştir. Cumhuriyet dönemi, Osmanlı dönemindeki bu yapılanmayı sürdürmüş, 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları parlamenter sistem ekseninde ısrarlı olmuşlardır. Başbakan Özal (1983–1989) ve VIII nci Cumhurbaşkanı Özal'ın başkanlık sistemini ilk kez gündeme getirdiği kabul edilmektedir. Başkanlık sistemi düşüncesi daha sonra Demirel tarafından gelişmiş demokrasi olarak sunulmuştur.
TBMM’nin işlevi gerçekten yasama ve denetim olmalıdır. Türkiye nüfusça bir mozaik halinde olduğundan, bu hale en uygun sistem Başkanlık sistemidir. Nüfusumuz homojen değildir; mezhep, etnik köken gibi farklılıklar, neticede koalisyonları doğurmakta, bu da statükoculuğu getirmektedir. İmparatorluk bakiyesi bir toplum olduğumuz için, bizi ancak Başkanlık sistemi birleştirebilir. Devlet işlerinde ivedilik esastır. Parlamenter yapı, ya Ingiltere gibi, monarşi sonrası ülkelerde veya homojen bir toplum olan Almanya ve Fransa gibi ülkelerde başarılı olur. Biz, Fransa ve Almanya'ya benzemeyiz. ABD'de değişik ırklar vardır. Tek kişi seçilince etnik ve bölgesel vasıflar kalkmakta, toplumda birlik ve beraberlik oluşmaktadır. Yasama ile yürütme arasındaki uyuşmazlığı çözecek geleneksel kurum ve araçlar ülkemizde yerleşmemektedir. 1961’den bu güne verilen 251 gensorudan sadece ikisi kabul edilmiştir.
Meclis'in denetim fonksiyonu. Ülkemiz siyasi parti rejiminde, sıkı parti disiplini olduğundan, hükümetler, meclisi adeta noter olarak kullanmaktadırlar. Hükümetleri denetlemek hayaldir. Bizde 1961 Anayasasına göre, yasama güçlüdür. Buna rağmen 1961'den günümüze, Meclisin denetleme vasıtalarından olan gensoru; (251 adet gensorudan sadece 2 tanesi kabul, 249 tanesi red edilmiştir); Meclis soruşturması, (gelen 644, işleme konan sadece 14); Meclis araştırması (gelen 888, sonuçlanan sadece 14), Genel görüşme (gelen 285, görüşülen sadece 53, red 232) dir ki bununla Meclisin denetleme fonksiyonunu kullanamadığı açıktır. Hükümetleri denetlemek hayaldir.
Parlamentarizmin rasyonalizasyonu yeterli midir? Genellikle iki parti sistemine sahip olan Almanya’da parlamentarizmin rasyonalizasyonu başarılı olmuştur ama iki partili sistemin oluşmadığı ülkelerde bu mümkün değildir. Amaç, yasama gücü ve bütçenin denetleyicisi olmaktan çıkan Meclisi asli konumuna döndürmektir. Bakanlar Meclis dışından Cumhurbaşkanı tarafından atanmalıdır. Meclisin ve milletvekilinin itibarı düşünülmelidir. Parlamentarizm, sorunlarımızı çözmekten aciz kalabilmektedir. TBMM itibarını kaybedebilmektedir. Aslında Parlamentonun iki önemli fonksiyonu bulunmaktadır: (i) Paranın kontrolü, (ii) Kanun yapmak. Başkanlık sisteminde bu iki güç, gerçekten parlamentoya ait olacaktır. Yetkili ve sorumlunun kim olduğu bu sistemde daha iyi bilinebilir. Başkan büyük bir olasılıkla % 51 oyla gelir. Bu sistem uygulandığında, ülkemizde, 2 partinin kalacağı büyük bir olasılıktır. Halen bütçenin % 100 ünü hükümet hazırlamaktadır. Kanunların % 98'ini hükümet getirmektedir. Parti içi bölünmeler, Meclisteki ayak oyunları yürütmeyi etkilememelidir.
Güçler ayrılığı gerçek anlamda başkanlık sisteminde vardır. Demokrasinin teminatı sayılabilen güçler ayrılığı, başkanlık sisteminde daha iyi uygulanır. Modern devletin en ayırıcı özelliği kanun egemenliğine dayanmasıdır. Demokrasi ülküsünün en yüksek hedefi de budur. Bizde tek parti dönemlerinde yürütme, güçler ayrılığı ilkesine aykırı olarak yasamaya da egemendir. 1982 Anayasasından önce, parçalı partiler döneminde genellikle, yasama yürütmeye de hakimdi.
İstikrar. Merkezi hükümet en az yerel iktidarlar kadar istikrarlı olabilmelidir. Türkiye'de hükümetin yetkileri oldukça fazla olmakla birlikte, dayanıksız bir statü içindedir. Küçük bir sarsıntı hükümeti devirmeye yetebilmektedir. Bu konuda iki problemin varlığı ileri sürülebilir; Birincisi, yapısal sorun ki, başkanlık sistemi ile giderilebilir. İkincisi, konjonktüreldir yetenekli insanlarla giderilebilir. Türkiye'de, belediyelerdeki istikrar hükümette bulunmamaktadır. Bir beldenin belediye başkanı dahi, hükümetten daha sağlam temeller üzerine oturur; bir Belediye Başkanı, Türk ceza kanununda yazılı vatana ihanet gibi benzeri ağır suçlar işlemezse beş yıl istikrar içinde projelerini uygularken, merkezi hükümet küçük bir siyasi çalkantıda alabora olacak bir tekneyi andırmaktadır. İstikrarsızlık savunulamaz. Bizde, 1980 başlarında, istikrarsızlığı önleme gerekçesiyle, Başkanlık sistemi tartışmaları başlamış, 19 Nisan 1980'de, Tercüman Gazetesi bir seminer düzenlemiş, 15 Mayıs 1980'de, Yeni Forum Dergisi Anayasa tasarısı hazırlamıştır. Bu örnekler çoğaltılabilir. Netice itibariyle, ortada bir sorunun bulunduğu tartışmasızdır.
1970–1980 arasında 12 hükümet değişmiş; her bir hükümetin ömrü, bir yıldan az olmuştur. DYP’e göre, mevcut sistem nedeniyle Türkiye'nin önü tıkanmıştır, bu tıkanıklığı aşmak için başkanlık sistemine geçilmesi gerekmektedir. VII nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren de, "Cumhurbaşkanıyla başbakan arasındaki sürtüşmeleri ortadan kaldırmak için halk tarafından seçilmiş başkanlık sistemi getirilmelidir" demektedir. Şu anda 61 inci Hükümet işbaşındadır; ortalama bir hükümet ömrü olan 5 rakamı ile çarparsak, 305 yıl eder; Oysa Cumhuriyetin henüz 88 inci yılındayız. Bu durum ülkemiz sisteminin ne kadar istikrarsız olduğunu gösteriyor. Süreklilik ve istikrar arayışları önemsenmelidir. Başkanlık sisteminin özelliği hızlı karar alma ve bunu hızla uygulamaya koyabilme imkânıdır.
Milletin değerlerine ters düşenler ve seçilemeyeceklerini anlayanlar, başkanlığa kendi kişisel veya ideolojik yararları açısından -yoksa ülkenin yararı açısından değil- karşı çıkmaktadırlar. Başkanlık sistemi, süreklilik ve istikrar demektir. ABD'de başkan öldüğünde, yerine seçilmiş Başkan yardımcısı geçer. Oysa Özal'ın ölümünden sonra Türkiye'de kaos olmuştur.
1991’de TBMM'ye 5 parti girmiş, 3 yıl geçmeden parti sayısı ikiye katlanmış, 10 parti oluşmuştur. Bu arada 6 adet de hülle partisi kurulmuştur. Bu siyasi çarktaki dalgalı siyasete, devlet çarkı nasıl emanet edilecektir? Kaldı ki, seçimle uğraşan hükümet icraat yapamamaktadır.
Sorunlar kaynağında çözülürse, siyasi istikrar bulunabilir. Hangi şehire ne yatırım yapılacak, kim atanacak, hangi öğretmen nereye atanacak, taban fiyatı ne olacak? Bütün bunların yükü merkezi hantal bir duruma getirmekte, bir çok problem doğmaktadır. Bugün yetkiler, teorik olarak Mecliste olmakla beraber, aslında otorite Hükümettedir. Meclis, adeta, noterlik görevi yapmaktadır.
Ülke yönetimi için güçlü yürütme şarttır. Biz, bilmediğimiz için demokrasinin parlamenterizmden ibaret olduğunu sanıyoruz. Oysa Parlamenterizm, yakın tarihimizde, üç kez kesintiye uğramıştır. Acaba sistemin arızaları mı vardır? Yoksa elbise ile bünye arasında uyumsuzluk mu vardır? Evet. Duverger'in 1974 de dediği gibi, "Dünya ekonomisinin bu aşamasında, parlamenterizmin hukuki çerçevesi yetersiz kalıyor. Yürütme, hızlı, dakik, anında ve esneklik içinde kararlar almak zorunda. Bu kararların muazzam bir teknik bilgiye dayanması gerekiyor".
Başkanlık sistemi, federalizmi gerekli kılmaz. Çünkü federalizmin tarihi, coğrafi, sosyolojik ve kültürel açılardan gereken koşullarının hiçbiri Türkiye’de yoktur. Dünyada bugün mevcut sayısı 23 kadar olan federal devletlerin hiçbirinin koşulları Türkiye’ye benzememektedir.
Cumhurbaşkanlığı-Hükümet polemiği olmamalıdır. Ülkemizdeki siyaset Cumhurbaşkanı-Hükümet polemiğinden etkilenmektedir. Darbelerin nedeni, -bilindiği gibi-genellikle, Meclis’in tıkanıklığıdır. Başkanlık sisteminde ise, devlet-millet kaynaşması daha da etkin olacaktır. Zaten toplumumuzda geleneksel olarak "devlet baba" imajı vardır. Dualist parti sistemi olacağından ülkede küçük partilerin getireceği bir kaos olmayacaktır.
Başkanlık sistemi, Kürt sorununun çözümü için de katkıda bulunacaktır; Başkan bütünlüğü daha iyi sağlayacaktır. Cumhurbaşkanı Sezer’in Başbakan Ecevit’e fırlattığı anayasa kitapçığı Türkiye’ye bir gecede 5 milyar dolar kaybettirmiştir. Ermenistan’ın Karabağ’ı işgalinde aktif dış politika isteyen Cumhurbaşkanı Özal ile bu yaklaşımı maceracılık olarak benimseyen Başbakan Demirel arasında polemik çıkmış, dış politikada iki başlılık nedeniyle Türkiye’nin dış politikada etkinliği kırılmıştır.
Tiranlık tehlikesi yoktur. Başkanlık sistemi ile, ülkeye despotizmin geleceğinden korkulmamalıdır. Yaklaşık her 10 yılda bir TBMM tıkanmakta, 2-3 lü koalisyonlar gelmektedir. Bu sistem değişmezse, ülke giderek istikrarsızlık batağına girebilir. Bir kamu hukuku ilkesi olarak, yetki ve sorumluluk paralel olmalıdır. Güney Amerika örnekleri gerçeği göstermez. Başkanlık sistemine karşı çıkanlar gerekçe olarak başarısız Güney Amerika uygulamasını ileri sürmektedirler. Oysa Güney Amerika örneği bizim için bir ölçüt olamaz, çünkü tarihimiz Güney Amerika ülkelerine benzemez. Arjantin, 1810 yılına kadar, yaklaşık 300 yıllık bir İspanyol kolonisiydi; 1816’da bağımsız oldu; 1853 yılında başkanlık sistamini kabul etti. Arjantin’in son 64 yılının 20 yılını siviller, 44 yılını askerler yönetti. Kısaca Arjantin’le ortak yanımız yoktur; bunlar eski sömürgelerdir. Türkiye’nin ise, 2000 yıllık devlet birikimi olup, benzer olmayanlarla karşılaştırılması uygun değildir. Başkanlık sistemi, belirtildiği gibi, tarihe ve milli kültüre daha uygundur.
Siyasal partiler ve seçim sistemi. Ülkemizde Siyasal Partiler sert disiplin anlayışı üzerine kurulmuşlardır. Sert politik mücadele geleneği vardır. Demokrasi iyi işleyememektedir. Türkiye'de siyasi tıkanıklığı aşmak ve demokratik katılımı artırmak için, „Demokratik katılım ve denetim eksikliği, Devletin ekonomideki ağırlığı, Yerel yönetimlerin güçsüzlüğü ve Başkanlık sistemi gereklidir.
Yakın ve uzak geleneklerimiz ve başkanlık sistemi. Yakın tarihimizde de şunları görmekteyiz; Atatürk devri (1923-1938 dönemi; 15 sene) başbakanlarla değil Atatürk’le anılır. 1938-1950 (12 sene) arası başbakanla değil, İnönü ile anılır. 1950-1960 arası (10 yıl), Menderes ile anılır. Menderes döneminde şehirleşme oranı ve gelişme daha da artmıştır. AP nin tek başına iktidar olduğu 1965-1969 dönem Demirel ile ANAP'ın tek başına iktidar olduğu 1983-1989 (6 yıl) Turgut Özal ile anılır. AK PARTİ’nin iktidarda bulunduğu 2002–2012 arası Sayın Erdoğan’la anılır.
Siyasi geleneğimize uygun, özgürlükçü bir yapı, ABD veya Fransız toplumu gibi bize de gereklidir. Rusya federasyonu da Türk Cumhuriyetleri de, Doğu Avrupa, Arap dünyası, Güney Amerika, Yunanistan’da da benzeri durumlar vardır. Bölgedeki tek istisna Türkiye'dir. ABD de başkan hem yetkili hem sorumlu, Türkiye’de ise yetkili ama sorumsuzdur. Tarihte kurulan bütün Türk Devletlerinin de başkanı vardı. Parlamanter sistem, tek etnik grubun hakim olduğu ülkelerde daha iyi uygulanır. Gelişmekte olan ülkeler parlamantarizmle iyi yönetilemez. Türkiye, bir tür başkanlık sistemi uygulandığı dönemlerde hamle yapmıştır. Mevcut sistem diktaya ve darbeye daha müsaittir.
Tecrübesiz bilim ve tecrübesiz zekâ insanlığın somut hayatında bir değer taşımaz. Avamü'l-ulema veya ulemaü'l-avam, meselelerin analiz-tanı ve açıklamasında yetersizdir. Nasreddin Hoca, parasını ahırda kaybetmiş, avluda arar; soranlara, avlunun daha aydınlık olduğunu söyler. Milletvekili trasferleri, hulle partileri, manipülasyonlara ve operasyonlara açık bir siyasal parti sistemi terkedilmelidir. Özgürlüğü koruyan ve kurtaran otoritedir; bizim için denenmesi gereken yalnız başkanlık sistemidir; Batıdan bilinçsizce alınan bazı yöntemlerin ne büyük hata olduğunu bu ülkede herkes açıkça belirtmektedir . Aslında, hükümet sistemleri toplumların tarihsel ve toplumsal gerçekleriyle uyumlu olmalıdır. 1909’da, geleneksel siyasal sistemimiz sorun çözemez hale düşünce, İngiltere, Fransa ve diğer Batı ülkeleri örnek alınarak, hanedanların tekelindeki iktidar yetkisi, halkın temsilcilerinden oluşan parlamentolara ve parlamentoların içinden çıkan hükümetlere geçmiştir.
Demokrasinin pekişmesi. Dar bölge esası ve iki turlu seçim sistemi diğer partililerin oyuna ihtiyaç göstereceğinden, partiler arasında yumuşama olacaktır. Başkanın güvenoyu problemi olmayacağından, O, en doğru bildiği proğramı en uygun kişilerle uygulayacaktır. Zaten ülkede iki grup insan vardır: Ülkenin sırtından geçinenler ve ülkeyi sırtında taşıyanlar.
Sartori, başkanlık ve parlamanter hükümet sistemlerinin aksaklarına işaret ettikten sonra, dengeli bir sistem olarak, sorun çıkarmayan bir yarı-başkanlık sistemini salık verir. O’na göre bu sistemin adı, „alternatif başkanlık sistemi“dir.
SONUÇ:
Türkiyenin sorunu, istikrardır. Son 50 yıldan beri bu istikrar istemi, süregelmektedir. Büyük iddialarla (istikrar/güçlü hükümet/yürütmenin üstünlüğü) ortaya çıkan 1982 Anayasası’nın ve şu ana kadar yapılan 18 adet değişikliğin dahi bu problemi çözemediği açıktır. Hedefimiz, 2023 yılında, ülkenin büyümesi, kalkınması ve ileri 10 ülke arasına girmesi ise, buna uygun sistem başkanlık sistemidir. Özellikle Cumhurbaşkanını halkın seçmesinin de kabulünden sonra, Türkiye’nin yarı-başkanlık sistemine yakın bir yere geldiği açıktır. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildiğinde, bugünkü yapı devam ederse, başbakanla arasında sürtüşmeler başlayabileceği belirtilebilir. Türkiye'de tıkanmışlığın aşılabilmesi, sistemin problem çözer hale gelebilmesi, parlamentarizmin patolojik uygulamalarının reforme edilmesi için, bir çıkış yoluna ihtiyaç vardır. 1982 anayasasından bugüne 28 senedir de yarı-başkanlık sistemine yakın bir yerde bulunmaktayız. Esasen Türkiye 1908 tarihinden itibaren sui generis bir parlamentarizm sistemini uygulamaktadır. Aslında Atatürk, İnönü, Evren ve Özal parlamenter sistemin sembolik cumhurbaşkanları olmayıp, parlamenter sisteme rağmen birer başkan gibi idiler.
ABD’nin Başkanlık sistemi, hükümetin ve siyasetin istikrarını temin etmekte epey katkıda bulunmaktadır. ABD’de milletvekili seçiminde iki dereceli dar bölge sistemi uygulanmaktadır. ABD’de Başkan iki turlu bir sistemle seçilmektedir. ABD’de yargı, yasama ve yürütme kadar güçlüdür. 23 Eyalette hâkim ve savcıları halk seçer. ABD’de yasama gücü tamamen bağımsız olup, yürütmenin Meclise yasa tasarısı sunması söz konusu değildir; Meclis, sadece yasama ve denetim işlevi görmektedir. Başkan yasaları veto edebilir. Meclis de Başkan’ın kararlarını veto edebilir.
Kısaca yarı-başkanlığa yakın bir yerde duran sistemimiz yerine, ülkeye adaptasyonu sağlanabilmiş, Türkiye’ye uygun bir yarı-başkanlık veya başkanlık sistemi Türkiye’nin yararına olacaktır.